BÜTÇEDE OLMAYAN PARANIN HARCANMASI SEÇİM KAZANDIRDI AMA TÜRKİYE’Yİ MUTSUZ ETTİ

Ahmet Akın - Yeminli Mali Müşavir
MTSO Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
Türkiye ekonomisi dar boğaza girdi. Şimdilik swaplar için 60 milyar, kur korumalı mevduat
için  130 milyar, kısa vadeli borç ödemeleri için 200 milyar dolar lazım. Doğrudan yabancı
yatırımı temin etmek niyetindeyiz ama onlarda hukuk reformu istiyor. Hatta sıcak paraya dahi
soğuk bakıyorlar. 
Borç bulmaktan başka bir şans yok. Onunda siyasi ve ticari maliyeti çok yüksek.
Çünkü güven unsuru çok zayıf. Yapısal reformları uygulamaya koymadan güven
unsurunun yerleşmesi çok zor görünüyor. Vergileri artırmak ve yeni zamlar yapmak
halkı fakirleşmekten başka bir işe yaramaz. Kaynak başka yerlerde. 
Düşük faiz yüksek enflasyon politikası iktidar sermayesine büyük paralar kazandırdı. Kur
korumalı mevduat hesabı da işin kaymağı oldu. Sonuçta zengin daha zengin fakir daha fakir
duruma geldi. Gelir dağılımındaki adaletsizlik almış başını gidiyor. TÜİK’in enflasyon
rakamları da memur ve emekliye örtülü darbe oldu.  
Bütçede olmayan paranın harcanması seçim kazandırdı ama Türkiye’yi mutsuz etti.
Şimdi ödemeler dengesi için döviz, bütçe açığı için TL lazım. TL işi kolay. Verirsiniz
hak ettiği faizi yurt içinden iç borçlanma dalgasını harekete geçirirsiniz. Ancak dövizle
borçlanmada yurt dışı faiz lobisinin insafına kalırsınız. Emir ve komuta tamamen
onlarda olur, kanınızı emerler. 
Seçimden bu yana geçen bir ayda %30 değer kaybeden TL, toplumun bu ölçüde
yoksullaştığını ifade ediyor. Fiyat artışlarının yüksek düzeyde devam edecek olması da, sabit
gelirlilerin, işsizlerin, emeklilerin yoksullaşma düzeyinin daha da yukarıda olacağı anlamına
geliyor. 
38 üyeli OECD ülkeleri arasında, tüketici fiyatlarının 54 aydır yükseldiği Türkiye en
yüksek enflasyona sahip ülke oldu. Kısır döngü devam ediyor. Siyasetin popülizmi de
karşılıksız para basımını ya da yüksek faizle borçlanmayı hızlandırıyor. Yapısal
reformlar sürekli seçimlerden sonraya bırakılıyor ve krizin derinleşmesine neden
oluyor. 
Politika faizinin bir defada iki katına yakın arttırılması gibi iktidarın temel tercihine taban
tabana zıt bir kararın, hem de dokuz ay sonra yapılacak ve siyasal iktidarın çok önemsediği
yerel seçimler öncesinde, istemeyerek ama mecburiyetten gerçekleştirildiği çok açık.
Nedeninin ödemeler dengesi krizinin eşiğine geldiğinin olduğu biliniyor. 
Bakan Şimşek ve MB Başkanı Erkan’ın hem döviz kurunun, hem faizin ve hem de
enflasyonun ilk etapta yükseldikten sonra dengeye kavuşturulmasını hedefledikleri
anlaşılıyor. Ancak kısa vadede çevrilmesi gereken dış borçlar ile cari açığın büyüklüğü
dikkate alınınca bu sürecin oldukça uzun süreceği ve çok zorlu olacağı da ortada.
Türkiye’de akaryakıt fiyatlarının artırılmasının emtia fiyatları, dünyadaki kriz, küresel
enflasyonla vs. alakası yok. Ek bütçeye kaynak sağlamak için Cumhurbaşkanı’nın aldığı bir
karar. Merkez Bankası kaynaklarının tükenmiş olması, ihtiyatların yok edilmesi ve 21 yıldır
toplanan deprem vergilerinin başka işlerde kullanılmış olması nedeniyle faturanın halka
kesilmesinden ibaret bir haksızlık.

Akaryakıt üzerinden yeni ÖTV&KDV uygulamasıyla yaklaşık olarak ayda 12 milyar TL
ek vergi toplanacak. Tasarruf yapmayı hiç düşünmeyen muktedirler bu kararın
enflasyonu patlatacağını elbette biliyorlar. Yoksulluğu artıracağını görüyorlar. Ancak
tercihleri başka yönde. 
Bütçe Haziran'da 219,6 milyar TL açık verdi. İlk 6 aydaki açık ise 483,2 milyar TL oldu.
Vadesine 1 yıldan az kalan dış borç stoku da 207 milyar doları aşarak rekor kırdı. Bütçeyi
düzeltecek ve dış borçları ödeyecek kapasite çok zayıf. Mutlaka 6 Şubat depreminin etkisi
olmuştur ama esas sorunun yetersiz ekonomi yönetimi ve ranta dayalı sistem olduğu
barizdir. 
Zam yağmuru şiddetlenerek devam edecektir. Döviz piyasasına müdahale ve ithalatı
kısıtlayıcı tedbirlerle karşılaşır mıyız, onu uzmanlarına sormak gerekir. Bildiğimiz şey,
zam-enflasyon-hayat pahalılığı kısır döngüsünün uzunca bir süre devam edecek
olması.