İLERİ ve YÜKSEK TEKNOLOJİ ZENGİN VE FAKİR ARASINDAKİ UÇURUMU DERİNLEŞTİRİYOR MU?
Ahmet Akın - Yeminli Mali Müşavir
MTSO Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
Birçok ülkenin en önemli sorunlarından birisi olan gelir dağılımındaki eşitsizliği doğru
anlayabilmek çok önemli. Çünkü, farklı görüşler farklı çözümleri ortaya koyabiliyor. Amerika
Birleşik Devleti’nde en zengin yüzde bir, toplam servetin yüzde otuz beş’ine sahipken, en
zengin binde bir ise yüzde on beş’ine sahip bulunuyor. Nüfusun yüzde on’u milli gelirden
yüzde kırk sekiz pay alıyor.
Eğitimdeki fırsat eşitsizliği fakir çocukların ileriye doğru gitme şansını azaltıyor. Herkesin
kaliteli eğitime ulaşmasını sağlamak gerekiyor. Ailelerin gelir seviyesi yükseldikçe
çocuklarına daha kaliteli eğitim yaptırma fırsatları artıyor. İleri teknoloji de, üstün yetenekli
insanları istiyor.
Dijital teknolojinin gelişmesi, çok zengin kişileri de beraberinde getirdi. Bu teknolojilerin suçu
olmadığı gibi, zenginlerin de suçu değil. En önemli neden, eğitimin değişime ayak
uyduramaması. Çalışmak isteyenlerin, teknolojinin istediği bilgi ve yeteneklere sahip
olmaması tamamen eğitim politikalarının ve eğitim kurumlarının başarısızlığı olarak
görülmelidir. Aslında çözüm çok basit. Herkesin kaliteli eğitime erişimini kolaylaştırmak.
Yüksek becerili mesleklere gereksinim artarken, az eğitimli çalışanlara olan gereksinimin
azalması bizlere şunu söylüyor: “Eğitim modelinizi, değişen dünyaya ayak uydurabilmek için,
ileri teknoloji sahasında görevlendirilecek insanların yetişmesine dönük programlayın. İz
modeller oluşturun.”
Aksi takdirde, kaliteli eğitim alanlarla, basit eğitim alanlar arasındaki eğitim seviyesinde
olanların meslekleri yavaş yavaş elenmeye mahkum olacaktır. Gelir seviyesi yönünden orta
gelirliler olarak tanımlayabileceğimiz bu grubun mesleklerine olan talepte düşecektir. Bu
kişilerin varlıklarını sürdürebilmeleri için, gelişen teknoloji ile ilgili yeni mesleklere uyum
sağlamaları gerekecektir.
Gelir dağılımı adaletsizliği zengin, fakir birçok ülkede ciddi bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çarpıcı bir örnek verecek olursak, Türkiye’nin Japonya’dan daha çok dolar
milyarderi olması, servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve yenilikçilikle ilgili olmadığını
gösteriyor. Türkiye’de 37 dolar milyarderi varken, bu rakam Japonya’da 15. Finansal
şeffaflığın olmaması, kayıt dışılığın ve suç ekonomisinin denetlenememesi ve vergi
adaletsizliği çarpık düzeni yaratıyor. Türkiye’de son 15 yılda türeyen zenginleri incelediğiniz
zaman, bunların hiçbirini yüksek vergi ödeyenler listesinde göremezsiniz. Çünkü, şirketler
fakir, şahıslar zengindir. Tamamı da iktidar desteklidir. Kamunun kaynakları yandaş
işadamlarına aktarılmaktadır.
Fransız ekonomist Thomas Piketty’in, düşük oranda bile olsa zenginlere getirilecek servet
vergisinin Türkiye’de şeffaflık yaratacaktır görüşü, üzerinde düşünülmesi gereken bir öneri
olarak gözükmektedir. Piketty, eğer kamuoyunu küreselleşmenin sosyal ve mali adaletle
birlikte gerçekleşebileceğini ikna edemezsek, insanlar giderek milliyetçi çözümlere itibar
gösterecektir diyerek, adaletsizliğinin zararlarına dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, diğer gelişen ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin eğitime ve yeteneklere geniş
çaplı bir yatırım yapmaya gereksinimi var. Bu da yeterli finansman ve vergi gelirleriyle olabilir.
Gelir ve servet konusundaki şeffaflık çok önemli. Orta sınıf ve dar gelirliler, zenginlerin daha
az vergi ödediğini, burada bir adaletsizlik olduğunu gördüklerinde kamu harcamaları için
vergi ödemeye direnç gösterirler. Tüm bu ilkeler, başarılı bir kalkınma stratejisinin anahtarı
olmalıdır.